3.10.15

Sporun gözyaşları

Zaferlerin ardından sevinç gözyaşları, kimi zaman da kaybedilen ya da hayal kırıklığıyla sonuçlanan bir müsabaka sonrası hüzün gözyaşları olarak karşımıza çıkıyor ama her ikisi de sporun bir parçası olmasından, spora olan inancı, bağlılığı, sahiplenmeyi ortaya koydukları için güzel geliyor insana. Her ikisi de spora olan sevgimizi güçlendiriyor ve bir sonraki müsabakada tribündeki yerimizi tekrar almamız için bizi motive ediyor.

Şimdi bahsi geçecek olan gözyaşları ise az önce bahsettiğim duyguları içermiyor. Bu gözyaşları aslında bir ülke futbolunun son gözyaşları. Her ikisi de marka değerini arttırma çalışmalarından dolayı adı süper olmuş bir ligin henüz 6. haftasında akıtılmış gözyaşları. 

İlki kendisinin de basın toplantısında belirttiği gibi, takımı şampiyon yapmış, şampiyonlar liginde oynatmış, ülke futbolunun 5. büyüğü dedirtmiş ve oynanan maçta 2-0 öndeyken istifaya davet edilen Ertuğrul Sağlam'ın kulübedeki gözyaşları... İkincisi ise Kasımpaşa, Çaykur Rize Spor maçının ardından hakem odasına gider gitmez, verdiği kararları izleyen ve hatalı kararlar verdiğini gören ve hemen orada takımlardan özür dileyip ertesi gün istifa eden Deniz Çoban'ınkiler...

Hatalar olmadan ne kazanan oluyor ne de kaybeden. Mutlu olmak, kazanmak istiyoruz ama hep kazanmak istiyoruz. Mutlu olurken birilerinin sırtına basmaktan çekinmiyoruz, o kişi bize hiç yaşamadığımız anlar yaşatmış olsa bile... Ya da maç öncesi yöneticilerin beyanatlarıyla baskı altına almaya başladığımız ve maç boyunca koro halinde her istediğimizi söylediğimiz insanların doğru karar vermesini bekliyoruz. 

Aslında hiçbir şey hak etmiyoruz. Zaten hiçbir şey elde de edemiyoruz. 

Bu gözyaşları yazının başındaki gözyaşlarının aksine bizi ne motive ediyor ne de spora olan sevgimizi güçlendiriyor. Bu gözyaşları bizi sadece sizin o anlamsız hırslarınızdan, ölmeye gittiğiniz tribünlerden ve sadece size ait olduğunu düşündüğünüz renklerden insanı uzaklaştırıyor.