Alışıldık sahnedir. Taraftar gruplarını deplasmana taşıyan otobüsler şehir dışında durdurulur, aramalar yapılır. "Taraftar"ın üzerinden her türlü kesici ve yaralayıcı alet çıkar.
"Sonra ne olur?" derseniz. Bizim memlekette pek bir şey olmaz. Çünkü "vur, kır, parçala, bu maçı kazan"dır spora yaklaşımımız ve stadyumlardaki varlık sebebimiz "ölmeye, ölmeye, ölmeye geldik" tezahüratıyla ortaya çıkmaktadır. Belki o günkü maça giremeyiz ama bir sonraki maçta tribündeki yerimiz hazırdır.
Gazetelerin dağıttığı karton şapkaların gölgesinde, farklı renkli formalarımızla yan yana oturup çekirdeğimizi paylaştığımız günler sararmış Türk filmlerinde kalalı çok oldu ama "o günlerden bugünlere nasıl geldik?" diye sorarsanız...
Önce koltuklarımızı ayırdık. Aynı stadyumda bile yapamadık, iki takım tek taraftarlı bir sistem yarattık. O da olmadı. Birbirimize düştük. Taraftar grupları yarattık. Öfkemizi kusmaya stadyumlar yetmedi, hırsımızı sokaklara taşıdık. Rakip taraftarlar yoktu sokaklarımızda. Ölmeye gelmiştik oysa. Öldük.
Fatih Eroğlu Denizli Spor taraftarıydı. Üzerinde Denizli formasıyla, üzerinde Denizli forması olanlarca öldürüldü.
Sonra ne mi oldu? Önümüzdeki maçlara baktık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder